Münhasır ekonomik bölge (MEB), üzerinde egemen bir devletin su ve rüzgârdan enerji üretimi dahil olmak üzere deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasıyla ilgili özel haklara sahip olduğu, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde öngörülen deniz sahasıdır.
Genel olarak, bir devletin münhasır ekonomik bölgesi, karasularının ötesinde, denizi kıyı taban çizgisinden 200 deniz mili (370 km) açığa kadarki mesafeye uzanan alandır. Bu kuralın istisnası, münhasır ekonomik bölgeler çakıştığı zaman ortaya çıkar. Ülke kıyı şeritleri birbirine 400 deniz milinden (740 km) daha yakınsa ve bir çatışma meydana gelirse, gerçek deniz sınırını belirlemek ülkelere kalır.
Münhasır ekonomik bölge, kıyı taban çizgisinden 12 deniz milinde (22 km) kadar uzanan karasularından çok daha fazla bir mesafeyi ifade eder (BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde belirtilen kurallara uyuyorsa). Devletler ayrıca kıta sahanlığı denilen ve münhasır ekonomik bölgelerin de ötesinde, kıyı taban çizgisinden 350 deniz miline (650 km) karşılık gelen deniz tabanına sahip olma hakkına da sahiplerdir. Ancak 200 deniz mili sonrasındaki alanlar, münhasır ekonomik bölgelerinin bir parçası değildir.
Uluslara sınırların dışında daha fazla kontrol vermek için, münhasır ekonomik bölge adı altında alan tahsis etme fikri 20. yüzyılın sonlarında kabul gördü. İlk başlarda, bir ülkenin egemen karasuları kıyıdan 3 deniz mili (5,6km) (top atış menzili) genişliğindeydi. Modern dönemde atılan adımlarla bir ülkenin egemen karasuları kıyıdan 12 deniz mili (22 km) öteye çekildi. Geleneksel karasuları ölçeğinin ötesinde, münhasır yargı yetkisine ilişkin ilk iddialardan biri, 28 Eylül 1945 tarihli Truman Bildirisi'nde Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılmıştır. Ancak 200 deniz mili mesafenin münhasır ekonomik bölge adıyla resmen kabul edilmesi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile 1982 yılında gerçekleşti.
Kıta Sahanlığı
Kıta sahanlığı ise ülkeyi oluşturan jeolojik kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır ve kıtanın bitip okyanusun başladığı kıtasal çizgiye kadar devam eder. Kıta sahanlığı, kara platformu olarak da bilinir, bir kıtayı ya da kara parçasını çevreleyen görece sığ ve eğimli deniz tabanına karşılık gelir.
Kıta sahanlıklarının sığ derinliklerde yer almasının sonucu olarak, deniz suyu seviyesinin değişiminden yakından etkilenirler. Pleyistosen (1.8 milyon – 10 000 yıl arası) zamanındaki buzul devrinde, bugün 100 metreye kadar olan sahanlık kesimlerinin su üstünde yer alması buna örnektir. Zaman içinde bazı kıyılarda kıta sahanlığının 200m hatta 400m ve daha fazla derinliğe kadar açılmış olduğu görülmektedir. Kuzey enlemlerinde sahanlıklar buzul aşınmasına maruz kalırken, daha sıcak güney enlemleri ise daha çok akarsu vadilerinin etkisi altında kalmışlardır.
Kıta sahanlıklarının eni bölgelere göre oldukça değişmekle birlikte jeolojik açıdan ortalama 75 km olarak kabul edilir. Çoğu yerde kıta sahanlığı, kara kütlesinin deniz sınırından sonraki uzantısı biçimindedir. Derinlikleri bölgelere göre değişmekle birlikte, 150 metreden fazla olmayan derinliklere sahiptirler. Bu bölgede biyolojik çeşitliliğin fazla olması, yani ekonomik değeri yüksek türlerin bu bölgelerde yaşamlarını sürdürmeleri, kıta sahanlığında münhasır ekonomik bölgesini ilan etmiş olan ülkelerin ekonomisine avlanma ve yetiştirme faaliyetleri olarak katkı sağlar. Kıta sahanlığının bir diğer ticari boyutu ise deniz ve okyanus dibinin altında yatan fosil yakıtların varlığı veya olabilme ihtimalidir.
Karasuları
Karasuları ise egemen bir devletin kara topraklarına bitişik, genişliğini uluslararası hukuka göre kendisinin belirlediği, hakimiyeti kıyı devletine ait olan deniz alanını tanımlamak için kullanılır. Başka bir deyişle; karasuları, iç sular veya kıyı ile açık deniz arasında bulunan, genişliğini her ülkenin iç hukukuna göre kendisinin belirlediği deniz sularıdır. Karasuları iç sularla beraber ilgili devletin deniz ülkesini meydana getirir.
Karasuları ile ilgili iki farklı bakış vardır. Birinci görüş; karasularını devletin ayrılmaz bir parçası, ülkenin su altında kalmış toprakları olarak ifade eder. İkinci görüşte karasuların açık denizin devamı olduğunu, devletlerin ancak sahil kenarında faaliyet yapabileceğini kabul eder. Günümüzde devletler birinci görüşü kabul etmektedir.
Devletler kara topraklarında sahip olduğu haklara; karasularında, karasuların üzerindeki hava sahasında, deniz tabanında, tabanın altında da sahiptir. Karasularının bitiminden sonra uluslararası sular başlar.
Comments